bugün meydan simülasyonu dersimden kaldım. hiç beklemiyordum kalmayı ve çalışmam o kadar kötü değildi. pekala böyle olmuş olabilir ve yapacak birşey yok. okulum uzadı kesin olarak. beklenen buydu, canımı daha fazla sıkmanın bir anlamı yok. bir kaç gün önce bir arkadaşım sayesinde github kullanmanın temellerini öğrendim. evet bende artık ftp’nin gereksiz olduğunu düşünüyorum 😀 bundan sonra en basitinden en kasışına bütün projelerimde github’ı kullanacağım kesin. treehouse, codecademy ve codeschoolda ruby eğitimlerine başladım. beni gerçekten içine çeken treehouse oldu. html/css biliyorum yalnız ruby on rails öğrenmek istiyorum dediğimde beni yönlendirdikleri track’te html/css’den başlamaları dikkatimi çekti. videoları atlayıp sadece code challange ve testleri yaptım yalnız treehouse’ın işi ciddiye alıp temelden öğrettiğini görmüş oldum. şu anda programlama mantığnı javascript ile anlattıkları derslerdeyim ve harika bir iş çıkarıyorlar. js’yi öğrenmeyi istiyordum ve temelden daha ileri düzeyde js eğitimini sırf programlamanın mantığını anlamam için ruby derslerinden önce veriyorlar. istersem php kursunu da alabilirdim ama zaten orta düzeyde php biliyorum ve ruby’nin php’den daha gerekli olduğunu düşünüyorum. bugün öğrendiğim javascript ve github bilgilerim ile server’ımla bağlantılı olarak bir kaç basit uygulama vs geliştirmeyi düşünüyorum. bakalım neler olacağını göreceğiz. treehouse’ı denemek isteyenler varsa buradan üye olup ilk 14 gün ücretsiz bütün kurslara katılabilirler. programlamayı öğrenmek isteyenlere kesinlikle öneririm.

derdim bu değil. okulu bırakmak yani..

1 ay oldu içimde bastıramadığım bir sıkıntı var. aslında bastırıyorum yalana gerek yok ama genelde sıkıntı beni bastırıyor ve bastırdığında ne yapacağımı şaşırıyorum. içimden bağırmak, ortalığı yakmak, belki ağlamak belki ağlatmak, koşmak ve yatmak geliyor. duygu dünyamda11inanılmaz bir harabe var ve bunun sebebini bulamıyorum çıkaramıyorum OLMUYOR nedense yapamıyorum. ilişkimin bitmiş olması değil bu. olmamış bir ilişki değil bu. kokusu alınmış insanlar da değil bu. ki karşı cins ne kadar çekici gelse de onlara yaklaşmak için bir adım atmıyorum artık, gereksiz geliyor bir sebepten ötürü. hemcinslerim zaten çekici gelmiyor merak eden varsa..

kedilerime sarılmak büyük keyif veriyor artık. zaten genelde benimle uyuyorlar, uyandığım zaman onları yanımda görmek bana büyük keyif veriyor. evladımmış gibi seviyorum sıpaları. zaten şöyle bir baktığımda bana keyif veren bi bu sıpalar var birde front end development. okulu saldım sanırım. simülatör sınavı gibi bir sınava uyumadan gidecek kadar saldım. UYUMADAN gidecek kadar. yarın radar teori sınavım var ve adam akıllı çalışmayı geçtim oturup yarım saatten fazla bakmadım bile. okulu bırakmak gibi bir düşünce 1 aydır aklımda bir yerlerde vardı zaten şu anda doruklarını yaşıyorum bunun. ha bırakacağım anlamına gelmiyor bu tabi. kaç yılın emeğini çöpe atmayacağım..

ama bir psikolojik destek almayı istiyorum artık. final haftam bittiğinde bir doktora görüneceğim. tabi doktorada derdimi anlatabilirsem.. etrafımdaki yakınımdaki insanlara bile anlatamıyorum anlayamıyorlar doktor nasıl anlayacak göreceğiz. anlamamaları onların suçu değil tabi ki ben anlatamıyorum. çoğu şeyi içinde yaşayan bir insan olarak sıra derinlerdekini anlatmaya gelince tıkanıyorum. klavyemin çıkardığı ses ise çok güzel geliyor şu anda. bir sigara sarayım öyle devam edeyim bari. kahvem bitti ne yazık ki başka kahve yapamayacağım…… .s

sigara sarıldı, yakıldı, ilk nefes alındı ve klavye devam. paraya çok önem veren bir insan değilim. elimdeki parayı harcarım. aylık harcamalarım her türlü asgari ücreti geçiyor. annem sağolsun onun kartını yediğimde de çok bir şey söylemiyor. yani işin özü para konusunda çok sıkıntım yok. gel gör ki bir süredir aklımdaki tek düşünce ciddi anlamda zengin olmak. ne hava trafik kontrolörü olmak ne de front end developer olmak insanı çok zengin edecek şeyler değil. ikisini bir arada yaparsam ciddi anlamda iyi bir gelirim olur ama olay bu değil. olay uluslararası holdingler sahibi olmak gibi bir şey.

yalnız kalmak istiyorum. kedilerim, bilgisayarım, sınırsız kahve ve çikolatam, kesintisiz internetim, müziklerim, bir kaç iyi bilgisayar daha ve zamanım olsun istiyorum. birde kaliteli tütünüm. kardeşim sınavlarını bitirip gitti, ev bana kaldı ve nedense hem zevkli hem acılı oldu bu. sıpayı görmek beni mutlu ediyorken evde yalnız kalmakta mutlu ediyor.

insanlarla konuşmak görüşmek istemiyorum. bir yandan istiyorum bu ayrı konu. ama yalnız olmak istiyorum, şu post-akoliptik filmlerdeki gibi sanırım. toplum sıkıyor belki de beni. ya da onun getirip götürdükleri.

evet, sanırım biraz rahatladım iyi geldi bu yazı. biraz radar teori bakarım sanırım. bakalım radar teori ne kadar keyifli gelecek. iyi geceler.

bu gece Mr. Nobody‘i izledim ki izlemez olaydım. beni düşündüren ve birbirleri ile derin bağlantılı olayları olan filmleri çok seviyorum. bu filmde bana aynısını verdi saolsun. şu anda filmin etkisindeyim. filmden birşey anlaşılmıyor denilmiş ki doğru birşey anlamıyorsunuz, ya da anladığınızı farketmiyorsunuz. filmin beni vurduğu noktalar o kadar çok ki hangisinden başlamalı hangisinden bahsetmeli bilmiyorum. zaman zaman duygusallığı da tutan bir insanım ki aylardır tutmuyor belki de duygusallığım. buna rağmen filmde bir kaç yerde neredeyse ağlayacak olduğumu farkettim. teşekkürler Mr. Nobody.

her seçimin bir sonucu olduğunu sanırım hepimiz biliyoruz. outcome dediğimiz bu sonuçlara katlanmak bazıları için zor olur, bazıları için olmaz. ama aslında katlandığımız şey seçimlerimizin sonuçları değildir. katlandığımız tek şey kendi gerçekliğimiz. değişken gerçeklik. kendi dünyamızda ulaştığımız sonuçlar bize yansıyor bundan başka hiçbir şey olamaz. buna inanıp yaşayan bir insanım zaten. bunu kadere inanan insanlar kaderle bağdaştırabilir, inanmayanlar bağdaştırmazlar. çünkü gerçeklik budur. gerçek olan kendimiz ve aynada yarattığımız yansımamız. geriye kalan bir dünya dolusu şey “bana göre kırıntılar” gözümüze çarpan detayların tam kendisi.

ne güzel ki zevk algılarımızın bizlere yansıttığı gerçeklikten kaçınımın oluşturduğu sahte bir dünyaya kalmıyoruz. herşeyin boş gelebileceği ama aslında gelmemesi gereken bir sigaranın dumanı gibi hem gerçek hem yalanız. sigaranın dumanı çıktıktan sonra bir daha asla sigaraya girmez. patates püresine karıştırdığımızda ketçap ile pürenin bir daha asla ayrılamayacak olması gibi. çünkü düzensizlik ben‘in doğasında var. düzensizliğe eğilim. ve ben olan evren, evren olan ise ben. veya sen. belki de Hallâc-ı Mansûr bunu farketmiş ama yanlış dönemde bunu yüksek sesle söyleme yanlışına düşmüştü. veya onu yaratan benim zihnimin yansımalarıydı.

iyi seneler.

Blogumda şurda yukarıda yeni tema tasarımıma başladım dedim. Haftalar oldu tasarım yok hala ortada. Aslında bu sürede 2 tema bitirdim hatta wp entegrasyonunu yaptım ama içime sinmedi. Renkler felan garip geldi. Hatam bir taslak oluşturmadan direk html/css girişmemdi. Böyle olunca herşeyi ayrı ayrı kodladım sonra uyumsuz oldular. 1. sırada kodladığım ile 5. sırada kodladıklarım uyumsuz gibi yani. Neyse bu işin böyle olmayacağını anlayınca dribble, behance ve themeforest gibi bilimum siteleri aşındırmaya başladım. İyi de oldu.

En son başladığım tasarım tamamen [pumpkin]flat [/pumpkin]bir tasarım oldu çok da hoşuma gidiyor şu anda.

Peki Flat Tasarım Nedir?

Flat tasarım (Flat Design) minimalistik bir yaklaşımla çarpıcı ve göz yormayan renkleri kullanarak, yazı tipi ve sadeliğin vurgulandığı tasarımdır. En kısa tanım bu olur sanırım. Her yerde Windows 8 ve IOS 7 ile bu çılgınlığın büyüdüğünden bahsedilmiş. Kısmen doğru ama flat tasarım bu ikisi ile patlamadı. Zaten ihtiyaç duyulan bir şeydi flat design.

Geçtiğimiz yıllarda tasarım ve kodlamada iyi olduğunu göstermek isteyen ui ve ux designerlar ile html/css/js geliştiriciler yoğun efektler kullanarak websitesi/uygulama tasarlıyorlardı. Başta bu göze gayet güzelgeliyordu yalnız iş çığrından çıkmaya başlayınca kullanıcıyı yoran bir ortam oluştu.

Şöyleki:

Screenshot_1

Bu örnekte bol bol gölgelendirme görebiliriz. Tabi bahsettiğim tasarımlar genel olarak bu kadar kötü değiller. Ama arkaplanıyla, font renkleriyle, gölgeleri ve buton renkleri ile çarpıcı bir örnek oldu bu.

Bu yorucu akımlar yerini ilk olarak minimalizme bıraktı. Yalnız minimalizim bence bazı şeyleri karşılamıyor. Burada işte flat tasarım baskın geliyor. Kullanıcıya aradığı şeyleri farklı renkler ve anlaşılabilir elementlerle yansıtan flat tasarım 3 boyutun karmaşıklığını bırakıyor.

Flat Design 2 Boyutlu Yapılır

Flat design'da sade ve basit elementler kullanılır. Köşelere yumuşatma verilmez. Ya yuvarlaktır ya da dikdörtgen ya da kare yada altıgen ya da herneyse. Yalnız gereksiz yuvarlama uygulanmış, gölgelendirme yapılmış elementlerden kesinlikle kaçılır.

Flat Design 2 Boyutludur

Tipografi çok önemlidir. Efektler ile vurgulanmayan tasarım yerini vurgulanan içeriğe bıraktığı için flat design'da tipografi önemlidir. Bu sayede kullanıcıya vurgulanmak istenilen bilgi vurgulanmış olur. Tipografik öğelerde vurgulanan renkler içeriği görsel açıdan zengileştirir ve vurgulanmak istenilen bilgiyi vurgular. Tipografik ögeler butonlarda ve diğer yerlerde kullanımı ve etkileşimi kolaylaştıracak şekilde açık, net bir şekilde kullanılır. Tercih genelde büyük boyutlu metinlerden yana olur.

İyi Bir Tipografi Flat Design İçin Vazgeçilmezdir

Renk vurguları çok önemlidir. Genelde tatlı ama göze çarpan gene göz yormayan (kullanımına göre) renkler kullanıyor. Bu konuda belki de en iyi kaynak flatuicolors.com. Kesinlikle bakmanızı öneririm.

Bu yazımda bu kadar sanırım. Gene pek bi düzensiz ama aklıma geleni yazdığım bir yazı oldu. Okuyup yararlanan herkese teşekkür ederim. Tasarımlarınızda sadeliğe ve son kullanıcıya önem vermeyi unutmayın. Başarılı tasarımlar.

Dipnot: Ben ne UI Designer'ım ne de UX. Yani tam profesyonel bir yaklaşım yaratamadım yazımda.

Bir süredir blogumdan tam anlamıyla uzaktayım. Sadece blogumdan değil diğer sitelerimden de fazlasıyla uzaktayım. Önce php uygulama geliştirme, sonra aldığım tema siparişi, vizeler, ıvır zıvır tıvır vs diye gidiyor bu liste. Geçtiğimiz günlerde de kendi blogum için tema tasarımına başladım. İnanın bana herşeyi çok kolay (şaka, derinlemesine birşey yapmak istiyorsanız hiçte değil) ancak ve ancak şu yorum kısmı can sıkıcı. Herşey karmakarışık ve ufak bi hata da epey geri dönmek canımı çok sıktı. Temayı sonrası için rafa kaldırdım bambaşka bi tanesine başlayacağım.

Neyse efendim gelelim asıl konumuza, kod yazan yazmayı seven insanlar için şahsi kanaatim günümüzde en etkili ve yararlı ide olan Sublime Text 2 (3'ü beta da ve harika!) ile hızlı kodlamaya giriş ve bazı ipuçlarını paylaşacağım.

Sublime Text özellikle web geliştiricileri için çok fazla kolaylık sağlayan özelliklere sahip ve eklenti ekleyerek daha da geliştirilebilecek bir ide. Zen Coding (duymayanınız yoktur sanırım) Emmet adıyla daha geliştirilmiş özelliklerle Sublime Text eklentisi olarak popüler bir şekilde kullanılıyor bile ki sadece emmet bile Sublime Text kullanmak için yeterli bir sebep. Hatta bir kullanıcının Emmet'in sitesinde yaptığı yorum aynen şöyle:

Sublime Text 2 Emmet Yorum](https://alkinkasap.net/wp-content/uploads/2014/04/sublime-text-2-emmet.png) Sanırım anladınız beni..

Sublime Text 2 Windows, Mac ve Linux dağıtımlarının hepsi ile uyumlu çok rahat bir şekilde çalışıyor. Peki bu kadar şeyden bahsettik biraz da sağladığı kolaylıklara değinelim.

Emmet mesela. Kolayca yükledikten sonra bir web sayfası oluşturacaksınız değil mi? Bütün o html title taglarını felan tek tek elle yazmayacaksınız artık. html:5 yazıp tab tuşuna bastığınız anda Sublime Text otomatik olarak bütün temel kodları oluşturup size bir yığın zaman kazandırıyor. Veya rastgele yazı mı oluşturacaksınız? Çok kolay lorem100 yazıp tab'e basın 100 kelime yazsın size.

Örnekler fazlasıyla uzatılabilir. Sublime Text'in sitesindeki ve emmet.io'daki dokümantasyonlara bakarak çok daha detaylı bilgiler edinebilir ve kod yazma hızınızı artırabilirisiniz. Benden şimdilik bu kadar. Zamanım yok valla. Görüşmek üzere.