Nedir zenginlik? Para? Sağlık? Keyif?

Bence zamandır zenginlik. Sağlık zaten hiçbir şey ile ölçülemez. Onun zenginliği veya fakirliği olamaz. Keyif nedir? Herkesin keyfi farklıdır. Ben kafam rahat uyumayı severim mesela. Para nedir o zaman onunda gözümde bir açıklaması olur illa değil mi? Para rahatlıktır sadece. İhtiyacın olduğunu düşündüğün şeyi rahatça alabiliyorsan paran vardır. Ama ne kadar paran olursa olsun gerçek zenginlik zamandadır.

Çalışıyorum, iyi bir maaşım var, yatırımlarım var, sağlığım yerinde, keyfim yerinde, ama zengin değilim. İşe başlayalı 4 bayram geçti, ilk defa bir bayramın ilk günü izindeyim. Ha, 2. günü Cizreme dönüyorum çünkü bayramın diğer günleri çalışıyorum. Bak, zengin değilim. Bayramda insanlar tatil yaparken işe dönüyorum. Keyfime göre tatile çıkamıyorum mesela. İki kolum iki bacağım var, tatile harcayacak param var ama gidemiyorum. Neden? Çünkü yaşamak için çalışmam gerekiyor. O zaman ben zengin falan değilim.

Bu bi tayfa var, 1 Haziranda tatile giderler, 30 Ağustosta dönerler. Zengin olan onlardır arkadaş. Yaşamak için çalışıyor olsalar bile zamanları onlara aittir. Ben zamanımı para karşılığında veriyorum. Bu döngüden çıkmak gerek.

İşte bu döngüden çıkmak için yatırım denen zımbırtıya bulaşıyorum. Ben çocuklarım olsun istiyorum, büyürken onlarla zaman geçirmek istiyorum. E nasıl olacak o iş? Param daha çok para getirmek için çalışırsa olur ancak. Ben değil, param çalışacak. O zaman zengin olursun. Maaş alarak, ya da işinin başında durarak değil. Bunu anlamam bu yaşıma nasip oldu, bunu daha erken anlıyor olsaydım zaten herşey çok daha farklı olurdu benim için. Baby boomer dene tayfa (2. Dünya savaşı 1965 arası doğanlar) erken emekli oldular, ikramiyeleri ve maaşları ile alacaklarını aldılar. Bizler onların ikramiyelerini ödedik, ödemeye de devam ediyoruz. Bugün benim jenerasyonumda emekli olunca sadece maaşı ile rahat bir hayat süreceğine inanan kimse var mı acaba? Sanmam. E ne yapıyorsunuz o zaman bu dönemde? Hiçbir şey. Net hiçbir şey. Ki zaten 65ine kadar çalışabileceğine inanan varsa ben tebrik ediyorum. Ben çalışamam, o yaşa kadar çalışırsam da o yaştan sonra gelen emekliliği yiyeyim, yapılabilecek hiçbir şeye enerjim kalmamış olur zaten.

Hayata bir defa geliyorum, bence sizde sadece bir defa geliyorsunuz (reenkarne olanlarınız varsa bilemem, bana bi ulaşsın o arkadaşlar) ve bu bir kere geldiğimiz hayatta çalışıyoruz. Başarı için değil, tatmin için değil, yeni telefon alabilmek, araba alabilmek, tatile gidebilmek için çalışıyoruz. Başarı için çalışanlara lafım yok, o bir tatmindir. Ama diğer maddi hazlar için çalışan pleb kardeşlerim, bende sizdendim, bu işin sonu yaş haberiniz olsun. Zengin yaşayın. Erken emekli olun. Kedileri sevin.

Son yazimi girdigim 25 Mayis 2017den beri blogumu sadece gelip guncellemeleri yapmak icin ziyaret ettim. Bazen eski postlarima baktim, ustunde hicbir degisiklik olmayan blogumu ara ara yedekledim. Sonuc olarak bugune yani 28 Mart 2020ye geldim.

Bu 35 ayda hayatimda cok guzel ve cok kotu seyler oldu (tamam cok kotu birsey olmadi aslinda). Sonunda okulumu bitirdim, kendime kasap.me adresinde bir ingilizce blog actim ve arkaplanini tamamen kendim yazdim, yuksek lisansa basladim, meslegimi yapmaya basladim. Iliskim oldu, bitti, oldu, bitti. Eskisehire veda edip Mersine tasindim, oradan is sebebiyle Sirnak/Cizreye geldim. Kedilerim buyuduler. Yeni bir masaustu pc dizdim, laptop aldim, kiz kardesimi Kanadaya yolcu ettim. Kardesimi ozledim. Annem ziyaretine gitti geri geldi. Babaannemi kaybettim. Cok guzel bir yaz tatili gecirdim, guzel yerler gezdim. Cok sacma seylerle de ugrastim. Ama bu bloga bir kere bile gelip bir kelam yazmadim.

Bugun, su corona salginin herkesin hayatini kisitlayip sacma bir evreye soktugu su berbat donemde oyun oynamaktan o kadar sikildim ki bloga bakasim geldi. Iste buradayim. Yillar sonra gelmis birseyler yaziyorum. Daha ne yazacagimi bile bilmeden yaziyorum. Yarin gene cok sikilir miyim oyun oynamaktan? Bilmem, gelip birseyler yazarsam anlasilir bu.

14 mayis 2014te tumblrima yazmisim..

5 yıl geçecek. gençliğinin en parlak dönemleri. hayatının belki de en eğlenceli yılları geride kalacak. aslında en parasız olduğun ama en çok keyif aldığın yılların geri de kalacak. insanların da aynen aşk gibi masum olduğuna inandığın, ama kalbin yandıkça ikisinin de masum olmadığını öğrendiğin yıllar geçecek.

5 yıl daha geçecek. kendi paranla kendi ayakların üstünde durmayı öğrendiğin yıllar olacak bunlar. yakın arkadaşların bu yıllarda birer ikişer evlenmeye başlayacak. bazen acabalar gelecek aklına. acaba gerçekten evlenmek istediler de mi evlendiler? acaba fii tarihindeki sevgilinle evlenebilir miydin veyahut mutlu olur muydun onunla? bu hayat yerine evlilik hayatı mı daha güzel olurdu? bu 5 sene seni acabalar ile boğacak. hala yaşlanmadığın için diğer bekar yaşıtlarınla cebinde paran önünde kariyerinle hayatın tadını çıkarmaya devam edeceksin. anca 30larının başında olduğun için yalnızlığın alarm seslerini duymayacaksın.

bir 5 yıl daha geçecek. belki bu yıllarda emeklerinin karşılığını alacaksın. kariyerinde gerçekten yükselmeye başlayacaksın. evlenip çoluk çocuğa karışan arkadaşlarının çocuklarını seveceksin. bir yandan çocuk ve ev derdin olmadığı için kariyerinin, özgürlüğünün keyfini süreceksin. diğer yandan bir bebeğin eve getirdiği bebek kokusunu ve mutluluğu her seferinde olabildiğince içine çekip hasret gidereceksin. muhtemelen senden umudunu kesmeyen bazı akrabaların hala sana onun oğlu veya bunun kızından bahsedecek. sense kendinden yaşça küçük kızlarla veya kariyerini oturtmuş erkeklerle gönül ilişkilerine devam edecek, hala alabiliyorken cinselliğin keyfini süreceksin.

sonra bir 5 yılı daha arkanda bırakacaksın. kariyer sahibi bir bekar olarak para senin için bir daha asla dert olmayacak. felsefe yada mistizme olan merakın seni farklı düşünce boyutlarına çekecek. cinsellikten eski keyfi almayacaksın. bu sebeple ki ya daha fazla insanla yatacaksın, ya da cinselliği çok daha az arayacaksın. artık 40larındasın. evlenen arkadaşlarının çoğu senden daha yaşlı gösterecek. sen özgürlüğün keyfi ile vücudunu daha genç tutabileceksin. ruhun gibi. belki ilk defa bu yıllarda arayışa gireceksin. eski enerjiniz kalmadığı ve grubun büyük çoğunluğu evlendiği için akranlarınla eskisi gibi eğlenemeyeceksin. ama senin ruhun hala genç kalacak. içindeki ateş sönmeyecek.

sonraki 5 yılı da geçireceksin. her akşam eve geldiğinde seni bekleyen bir kedin dışında kimsen olmadığını hissedeceksin. geçen 25 yılda hayatın keyfini nasıl çıkardığını anımsayıp gülümseyecek, başarılı kariyerini heba etmemek için kendini sadece işine vereceksin. bu yıllarda belki dünyayı gezmiş olacaksın. nepaldeki bir budist tapınağını ziyaret edecek, mavi nilin nasıl mısır uygarlığına can verdiğini hayal edeceksin.

ve bir gün başını yastığa koyduğunda, yalnızlığının tek mirasın olduğunu hissedeceksin. senin keyfine göre döşenmiş yatak odanda yastığına sarılıp odanın kapısına bakarken o en pervasız olduğun yıllar gelecek aklına. kalbini kıran insanlar ve biten büyük aşklarının ne kadar manasız olduğunu hissedeceksin. hislerini incittiğin, artık sevmediğin için ayrıldığın sevgililerin gözünün önünde belirecek. onların aşkını neden geri çevirdiğini anımsayamayacaksın bile, sadece yüzler gelecek gözünün önüne. gözlerinde bir damla yaş belirecek, ve sen yatağında yapayalnız uyuyakalacaksın. pazar sabahı kalktığında fit kalmanı sağlayan sütlü gevreğinin tadını çıkarırken yalnızlığına ortak olacak kimseyi bulamayacaksın yanında.

kariyerinin, paranın, gezdiğin ülkelerin bir anlamı kalmadığında, şansın güldüğü insanlardan isen senin hislerini paylaşan birini bulacaksın. 30una gelmeden büyük aşkla evlenen arkadaşlarının paylaşmadığı hisleri bu insanla paylaşacaksın ve bunca yıl nerede olduğunu soracaksın ona. sonra farkedeceksin, bunca yıl asıl sen neredeydin?

Paola Nutini, iskoc bir sarkici, yari italyan sanirsam. Cok guzel sarkilari var. Duygularini paramparca edebilir, icindeki acilari disari vurabilir. Ya da aradigin huzuru bulmani saglayabilir. En cok sevdigim sarkisinda diyor ki;

Yukselmek icin, Asktan yukari, Nefretten yukari, Hizlica aklimiz haline gelen bu demir gokyuzunde, Korkudan yukari ve ozgurlukten iceri

Kim yazar bu sozleri? Kim bu kadar guzel tanimlar hayat gayemizi.. Dinlemeniz icin sarkiyi asagiya birakiyor ve yazima devam ediyorum.

Bu sarkida en cok begendigim kisim ise Charlie Chaplin’in “The Great Dictator” filmindeki o muhtesem konusmasinin oldugu kisim. Buraya yazma geregi duymuyorum, dinlerken sozleri acin ve o muhtesem konusmayi dinleyin. Bizler makine degiliz, bizler guclu olmasi gerekeniz, bizler ozgurlugu ve guzelligi goreniz, yasayaniz. Bizler insaniz. Hata yapmamiz gerekli. Yoksa bir makineden ne farkimiz kalir?

Korkularimizi yendikce ozguruz. Bu kadar net. Korkularimizi yendikce ozguruz. Hayata tutunabilmek icin, genlerimizle bize miras kalan o korkulari, cekingenligi atmaliyiz. Atabildim mi? Hayir. Hala korkularimin cogu icimde bagiriyor, kafamin icinde isteklerim ve korkularimin amansiz savasi devam ediyor. Sigarami icerken veya yatagima uzandigimda, nefes alirken ve gokyuzunu izlerken korkularimin ve isteklerimin o amansiz, bitmek bilmeyen savasi devam ediyor ve bir sonraki kararirimi belirliyor.

Gencken pisman oldugumuz seylerle ilgili cok guzel bir soz okumustum. Diyordu ki “Torunlariniza anlatacaginiz anilariniz olmamasindan daha kotu olan birsey varsa o da anlatamayacaginiz anilarinizin olmamasidir.” Bu soz ustune cok dusundum. Cok basit bir anlatimla bu yaslarim icin aldigim en guzel nasihatti sanirim. Sirlarim yoksa beni ben yapan ne kalir geriye.. Torunlarima anlatamayacagim sirlarim ve yasanmisliklarim aslinda beni ben yapan. Onlara anlattiklarim zaten benim ozelimden cikmis olacak ve tecrube olarak onlara aktarilacak. Oysa sakladiklarim bu dunyadan silindigimde, hucrelerim topraga gubre olarak karistiginda benimle birlikte yok olacak. Iste sonsuzluga asil onlarla gidecegim. Sirlarimla.

Kisa bir sure once bir grup insanla tanistim. Once kendileri sonra insanlik icin birseyler yapmaya calisan bir grup akli basinda adam, butun gayeleri mutlak dogruya ulasmak, daha iyi bir insan olmak veya sadece insan olmak. Bunun icin bilgilerini, gorgulerini paylasiyorlar ve kolektivizmi olusturuyorlar. Sonra da beni dusunduruyorlar. Ben sadece insanim. Aptal olabilirim, kor olabilirim, yanlis dusunuyor olabilirim. Bunlarin hicbiri beni suclu yapmaz. Sansim yaver gider veya butun sanslarimi tuketirim. Genede yasamaya devam ederim. Sozlerini anlamiyorsaniz acip takip etmenizi onerdigim bugunun son sarkisinida asagiya birakiyorum. Unutmayalim, bizler sadece insaniz ve kusurluyuz.

Bourne serisini izlediniz mi hic? Kesinlikle oneririm. Bir ajanin tek basina dunyayi yikimdan kurtardigi serilerden degil “Bourne” serisi. Kim oldugunu bilmiyor Jason Bourne, gecmisini hatirlamiyor ama gecmisinden ona kalan bir miras oldugunu ve bu mirasin hic hos olmadigini biliyor. Youtube’da birseyler dinlerken (evet spotify’a bosuna para veriyorum) Bourne filmlerinin sonunda calan o muhtesem soundtrack’e, Extreme Ways’e denk geldim. Bir sarki bu kadar fazla ve bu kadar az duygu icerebilir, filmleri izleyen ve benimle ayni hisleri yasayanlar anlayacaktir, filmin sonunda Bourne kalabaliga karisirken calar bu guzel muzik.Dinleyin, belki su anda ki hislerimi de anlarsiniz…

Kim oldugunu bilmemek nasil bir sey acaba, nereden geldigin, hangi ailede buyudugun, genc iken ne haltlar yedigin.. Kimi sevdigin, hangi askin acisini yasadigin.. Bunlari bilmemek, bunlari hatirlamamak iyi mi gelir insana? Yoksa bir boslukta suzulup durur musun?

Zamaninda bir yerde okumustum, bir kitabi tamamen anlamak ve icsellestirmek icin yazarin o kitaba ayirdigi kadar vakit ayirmaniz gerekir diye. 3 sene mi? 3 sene. 5 sene mi? 5 sene. Kitabi okudugumuzu ve anladigimizi sandigimiz halde aslinda sadece ozeti goruyoruz. Yazarin aklindakileri aslinda ne kadar cozebiliyoruz ki? Biliyorum kimsenin bunun icin vakti yok, ama olsaydi da yapar miydik? Baska bir insanin icindeki karanlik dunyaya inebilir miydik? Bu kadar cesur kimse var mi burada? Hic sanmiyorum..

Cok yakin bir arkadasim yasadiklarimi bir kitaba dokmemi soylemisti. Ustumdeki duygu yukunden kurtulmami ve rahatlamami. O gun icin kesinlikle hakliydi. Bugun ise hakli degil. Duygularimi kaybettigimi hissediyorum. Bu “bir dha kimseyi sevemicem uhuhu” yakarisi degil. Duygularim beni yonetemiyor, mantigimin onune gecemiyor. Yillarca icten icten olmasini istedigim, olmasi icin cabaladigim sey buydu. Oldugunu hissettigimde ise umursamaz bir rahatsizlik hissetmeye basladim. Bugun o kitabi yazmaya baslasam yazabilecek bir sey bulamam. O duygulari bir daha yakalayamam. Duygularimin en son yogun oldugu gun 3 hafta once sali gecesiydi. Rakimi koydum, Yasmin Levy’den Firuze ile baslayip geceyi Onur Akin’dan Asi ve Mavi ile bitirdim. Zorla iki damla gozyasi dokebildim. Sabah bos siseyi gorene kadarsa aksam icip aglamaya calistigimi hatirlamadim. Bu muydu istedigim? Duygulari silmek, anilari unutmak, acisiyla tatliysa rengarenk hatiralari animsayamamak. Belki de buydu, sonunda basardigima gore.

Duygularin baskisini kaybetmesi baska bir sekilde daha etkiledi beni. Oyundan koptugumu gordum. Uzun suredir instagramda stalkladigim (bkz yeni turkce) hatun kisiyle karsilastigimda hic yanasamadim, ertesi gun instagramdan sacma sacma mesaj atip bir muhabbet oturamadan cevap vermeyi kestim (tabi hatun kisi muhabbete devam ediyodu gibi bisi cikmasin, 2-3 mesaj atildi toplamda) . Duygularim beni yonlendirirken boyle miydim? Kesinlikle hayir. Hatun kisiyi tavlayana ya da siktiri yiyene kadar oyun hakkinda ogrendigim ve tecrube ettigim herseyi uygulardim. Simdi sadece bosveriyorum. Neyseki bu bosvermislik hayatimin her asamasina yok. Okulumdur, ev arkadaslarimin (yuri ve mia) bakimidir, evin duzenidir gibi konularda hic olmadigim kadar dikkatliyim..

Bu kadar yazdiktan sonra konuyu bir yere baglamak gerek sanirim. Hayatimdan konustuktan sonra konuyu hayatim disinda nereye baglayabilirim ki? Referandum sacmaligina mi yoksa surekli abarti gelen faturalarima mi? Bence hic bir yere baglamayayim ve bitireyim.. Ama Yasmin Levy'den Firuze'yi dinleyin siz, unutmayin.